Önümdeki masada, uzun, parlak, siyah saçlı gencecik bir kız hıçkırarak ağlıyor, elinde mendille gözyaşlarını siliyor, sonra, mendili hırsla ısırıyor, paramparça ediyor, tekrar mendil çıkartıp, tekrar siliyor, tekrar ısırıyor mendili, bu ne güzellik, al hançeri vur kadınım, ben öleyim, kapınızda kul olayım, diyen türkü gibi kendimden geçiyorum.
Saç telinin her bir tanesi parlak hançerden işte, balta vursan kesmez, olacak şey değil, kız önde ağlıyor, biz arkada saçlarını seyrediyoruz, gidip gelen arkadaşlarıma gösteriyorum, zincirlerinden boşalmış, dizginsiz bir atın yeleleri gibi omzunda saçlar.
Ertesi gün oluyor, kız tekrar geliyor, tekrar mendil çıkarıp ağlıyor, bizim ne mendile, ne ağlamasına aldırdığımız yok!
Bahçede ansızın bir gecede açılmış kırmızı güller gibi.
Her bir teli fışkırarak bükülmüş bu kapkara saçların parlaklığına dalınca, insan kuyuya düşmüş gibi oluyor, bir ceset gibi çaresizleşiyor, gözlerimiz ezik bir garibanlıkla sessizleşiyor.
Bir masal meyvesi!
Stilize edilerek resimlenmiş çocuk masal kitaplarında, prensesin saçı tüm sayfayı dolaşıp resme süslü bir çerçeve yapar gibi, kızın saçları, tüm yüzünü, masayı, omuzlarını, dirseklerine kadar coşturarak, çerçeveleyerek süslüyor.
Taşların neden taş olduğunu anlıyor insan, bu sonsuz doyumsuz güzellik karşısında, insan kilitlenip, ebediyyen susuverir. Karda kışta, rüzgârda, çakala karşı bekleyen kalın gövdeli ağaçlar, baharda her bir dalında açıp bin bir çiçeğin yanaklarını başını bir kez kaldırıp öpüp, dokunamadığı gibi, sadece, uzaktan övgüler düzüyorsun.
İnsanı Tanrıyla sırdaş eden, börtü böcekle seviştiren simsiyah bir parlaklık.
Camı açıp bir bahar günü, kuşu, bulutu, uçuşunu, yaprağın düşüşünü, çiçeklerin kokusunu bir defada ve ilk defa duymak gibi.
Tekrar toprağına, suyuna dönmeden bu naciz beden, aç kartallar gibi seyretsin. Dalgalara da, uçan kuşların kanatlarına da yazıyor bu güzellik, ne çok bakakaldım, tüy gibi başım dönüp, düşüp toprağa.
Biraz daha bakakalsam, kapkaranlık bir zindanın zincirli aşkında köle buluvereceğim kendimi.
Eskilerin, neden gözü kara adam öldürdükleri, bir aşk için diyar diyar yurtlarını terkettiklerini böyle anlarda anlıyor insan. ..
Aşk kara saçlarını rüzgara savurup omzunun üzerinden bana bakan Türk kızının gözlerinde..
Rus, slav bana karı, anne, yenge olamaz...