Kayıt
7 Nisan 2007
Mesajlar
769
Beğeniler
3
Unutturmayan yüzük
Artık erkekler, doğum günlerini ve evlilik yıldönümlerini unutmayacak. The Remember Ring olarak adlandırılan bu ürün evlenme tarihinizi önceden hatırlatıyor.

Erkeklerin çoğunlukla unuttukları doğum günleri ve evlilik yıldönümü tarihleri, artık unutulmayacak.


Bu yüzük kayıtlı olan o tarih geldiğinde parmağa 10 saniye boyunca belirli bir ısı (120 F. ) veriyor ve bu ısı uyarısını her saatte bir tekrarlıyor.

Bir mikro termo-hücresiyle bedendeki sıcaklığı toplayan yüzük, bunu evlenme yıldönümünden bir gün önce bir saat boyu parmağa iletiyor
 
Kayıt
7 Nisan 2007
Mesajlar
769
Beğeniler
3
Robotların En Güzeli Actroid üretime giriyor
Dünyada büyük yankı uyandıran en güzel bayan robot Actroid, 2 yıl içinde seri üretime giriyor.

Düzgün fiziği, güzel yüzü, hareket kabiliyeti yüksek el ve bilekleriyle dikkati çeken ve kod adı Actroid olan son Japon harikası bayan robotun seri üretimine iki yıl içersinde geçilecek ve havalimanlarında, müzelerde ya da fuarlarda bizlere rehberlik yapacak.

Japon teknolojisinin dev firmaları robotun patentini almak için halen yarış halindeler. Son haberlere göre Asimo’nun babası Honda, patenti alma yolunda bir adım önde. 2005 yılının son aylarında Japonya’da düzenlenen robot fuarında herkesi şaşırtan ve büyük hayranlık uyandıran Actroid’in videosunu şu linkten izleyebilirsiniz:

http://www.youtube.com/watch?v=ugAvlCAd ... Fid%3D3316

 
Kayıt
7 Nisan 2007
Mesajlar
769
Beğeniler
3
Yağmuru Tahmin Eden Şemsiye
Devices firması yağmur yağacağı zaman kullanıcısını uyaran bir şemsiye geliştirdi.

ABD`NİN Ambient Devices firması, üzerinde bulunan radyo alıcısı yoluyla ülkenin 150 farklı bölgesindeki hava durumu bilgilerini internetten alan ve yağmur yağacağı zaman kullanıcısını uyaran bir şemsiye geliştirdi. ABD`de bu hafta 140 dolar (177 YTL) fiyatla satışa çıkarılacak olan şemsiyenin 12 saat içinde yağmur yağacağı bilgisini aldığında, sapında bulunan ışık yanıp sönüyor ve kuvvetli ya da hafif titreşimlerle yağmurun şiddetini haber veriyor.
 
Kayıt
7 Nisan 2007
Mesajlar
769
Beğeniler
3
Rus Hackerler Yakalandı
Rus İnterfaks ajansı, Rusya`nın Tolyatti kentinde Garanti Bankası`ndan 500 bin dolar, dünyanın değişik bankalarından da 1 milyon dolar para çalan 21 ve 22 yaşlarındaki bir grup genç `hacker`ın gözaltına alındığını duyurdu. Çetenin 2005 Şubat ayından Nisan 2007`ye kadar faaliyet gösterdiği belirtildi. Rus Kommersant gazetesi haberinde, hırsızların internetten `Ratsystem` adlı `trojan` virüsü yayarak bilgisayarların belleğinde bulunan banka hesapları, sahibinin adını, soyadını ve şifresini ele geçirdiklerini kaydetti. Haberde, Garanti Bankası`nın da söz konusu çetenin faaliyetlerinden büyük zarar gördüğü belirtilerek, "Hackerlar paraları açtıkları hesaplara, buradan da Tolyatti kentine gönderdiler. Hacker`lar sadece Türkiye`den 265 havale yapmışlar. Garanti Bankası`ndaki 75 müşterinin hesabı tamamen boşaltılmış." denildi. Çete liderinin suçunun ispat edilmesi halinde 7 ile 10 yıl arasında değişen hapis cezasına çarptırılabileceği ifade edildi.
 
Kayıt
7 Nisan 2007
Mesajlar
769
Beğeniler
3
Türkiye, Yazılım Üssü Olmaya Aday
nüfusuyla Türkiye, yazılım sektöründe son 5 yılda yıldızı parlayan Hindistan’ın yerini alabilir...

Dünya bilişim lideri Bill Gates’in bile hacker olaylarıyla dikkatini çektiği Türkiye’nin, hükümet desteğiyle de yapılacak bir atılımla yazılım sektöründe son 5 yılda lider konumuna gelen Hindistan’ın yerini alarak, Avrupa’nın yazılım üssü olabileceği belirtildi. “Hindistan fason üretimle, çeşitli firmalara parça parça kod yazıyor. Yazılım konusundaki gücünü giderek kaybediyor” diyen Yazılım Sanayicileri Derneği (YASAD) Yönetim Kurulu Üyesi Birol Cabadak, “2023’de bilişim sektöründe 2 milyar dolar ihracat hedefliyoruz” dedi.

YASAD Yönetim Kurulu Üyesi ve Logo Yazılım Genel Müdürü Birol Cabadak, Türkiye’de halen yazılım sektörünün öneminin kavranmadığını, şirket olarak halka açıldıkları dönemde borsada 1.5 yıl ne iş yaptıklarını, sermayelerinin, giderlerinin ve kazançlarının ne olduğunu anlatmaya çalıştıklarını belirtti.

Cabadak, buna karşın genç kesimin bilgisayar alanında kendini geliştirdiğini, hatta uzmanlaşmaya başladığını, bu değerlerin iyi yönlendirilmesi ve üniversitelerde yazılım alanına önem verilmesi gerektiğini söyledi.

Hindistan’ın yazılım alanında bugünkü yerine gelebilmek için 20 yıl öncesinden eğitim yatırımı yaptığını anlatan Cabadak, Türkiye’nin de ithalat olmadığı için cari açığı etkilemeyen, ihracatta ise önü açık yazılım sektörüne yönelmesi gerektiğini vurguladı.

Cabadak, Türkiye’de çok başarılı bilgisayar kullanıcıları, yazılım uzmanları bulunduğunu, son olarak İzmir’deki bir firmanın Microsoft tarafından satın alındığını bildirdi.

Ülkede yazılım alanında başarılı daha bir çok firmanın bulunduğunu, ancak bunların tanıtımlarını iyi gerçekleştiremediğini ifade eden Cabadak, şunları kaydetti:

“Türkiye’nin en büyük avantajı bilgisayarla tanışmış bir genç kitleye sahip olması. Avrupa ve ABD’deki yaş ortalamasının yükselmesi yazılım gibi genç beyinlere ihtiyaç duyulan sektörlerde, genç nüfusa sahip ülkelerin önünü açtı. Türkiye’nin bilişim anlamında önün açık, ancak, yatırım yapılmıyor. Bu sektörü değerlendirip yatırım yapan bir grup yok. Bugün Türkiye’de bilişim pazarı 18 milyar dolar. Gelecek yıl bir milyon 200 bin adet notebook satılması hedefleniyor. Bunun 300 milyon doları yazılımı oluşturuyor. Bu da pazarın ne kadar önemli olduğunu gözler önüne seriyor.”

Cabadak, ABD’deki Microsoft merkezinde çok sayıda Türk gencinin görev aldığını, Türkiye’de yeterli yazılım olmadığı için gençlerin bu ülkeyi tercih ettiğini vurguladı.

Mevcut bilişim şirketlerinin ise büyüyemediğini, bu nedenle yeni bilişimcilerin ortaya çıkmadığını anlatan Cabadak, şöyle devam etti: “Türkiye değerlerini bu dönemde iyi değerlendirmeli. Hindistan fason üretimle, çeşitli firmalara parça parça kod yazıyor. Yazılım konusundaki giderek kaybediyor. Hindistan’ın 25-30 milyar dolar ihracatı var. Ancak, kendi markaları yok, mevcut yapılarının altı boş. Türkiye ise Bill Gates’in bile dikkatini çeken gençlere sahip. Elimizdeki yeteneklerin birçoğu iyi değerlendirilemediği için bilgisayar korsanlığına (hacker) yöneliyor. Türkiye’nin bir an önce modelini kurup, yazılımda atağa geçmesi gerekir. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, çıkıp, (Türkiye yazılım ülkesidir, Avrupa’nın yazılım üssü olacağız) desin, böylece yazılımcıları da atağa kaldırır.”

Bilişim sektörünün sürekli geliştiğini anlatan Cabadak, “2023’de bilişim sektöründe 2 milyar dolar ihracat hedefliyoruz. Yazılımda hiç ithal girdiniz olmaz. Turizmden çok daha önemli bir sektör” dedi.

KORSAN YAZILIM Cabadak, yazılım korsanlığının tüm dünyada ciddi boyutlara ulaştığını, yazılım hırsızlığının önüne geçebilmek için Yazılım Eser Sahipleri Meslek Birliği olarak girişimlerde bulunduklarını belirtti.

Yazılım fiyatlarının yüksek olduğu yönünde yanlış bir yargı bulunduğunu ifade eden Cabadak, “Çok sayıda yazılımın fiyatları uygun. Okul öncesi çocuklar için hazırladığımız bir eğitim setini 20 YTL’ye satıyoruz. Ancak, bunu para vermeyi lüks olarak görenler, CD’yi kopyalamayı tercih ediyor” dedi.

Cabadak, son çıkan yasalarla, korsan yazılım uygulanan bir iş yerinde bütün bilgisayarlara el konulabileceğini, yetkililerin ise 1.5-3 yıl hapis, 300 bin YTL’ye kadar para cezasıyla karşı karşıya kalacağını vurguladı.

Dünyada kopya kullanım oranının yüzde 50’nin altına inmesinin başarı olarak kabul edildiğini belirten Cabadak, “Türkiye’de ise kopya yazılım oranı yüzde 85 seviyelerinden yüzde 69’a düştü. Bunu daha aşağı seviyelere çekebilmek için meslek birliği çatısı altında mücadelemiz sürüyor” diye konuştu.
 
Kayıt
7 Nisan 2007
Mesajlar
769
Beğeniler
3
Uzaya Öğrenci Gönderilecek

Programa, lisans öğrenimlerinde son sınıfa geçenler, lisans öğrenimlerini tamamlamış olanlar, bir yüksek lisans programına kayıtlı ya da bir yüksek lisans programını tamamlamış olanlar başvurabilecek...

TÜBİTAK, uzay araştırmaları alanında tezli yüksek lisans yapmak üzere yurt dışına burslu öğrenci gönderecek.

TÜBİTAK, 11. Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu (BTYK) toplantısında alınan karar gereği “Ulusal Uzay Araştırmaları Programı” çerçevesinde Türkiye’nin kurum ve kuruluşlarının uzman ve araştırmacı ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla yurt dışına uzay araştırmalarında tezli yüksek lisans yapmak üzere burslu öğrenci gönderecek.

Son başvuru tarihinin 22 Şubat 2008 olarak belirlendiği programa, lisans öğrenimlerinde son sınıfa geçmiş olanlar, lisans öğrenimini tamamlamış olanlar, bir yüksek lisans programına kayıtlı ya da bir yüksek lisans programını tamamlamış olanlar başvurabilecek.

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olanlar, lisans öğrenimlerini henüz tamamlamamış olanlar için son başvuru tarihi itibarıyla 27 yaşından gün almamış olanlar, lisans öğrenimlerini tamamlamış olanlar için son başvuru tarihi itibarıyla 28 yaşından gün almamış olanlar, lisans öğrenimlerini henüz tamamlamamış olanlar için 2007-2008 öğretim yılı sonunda mezun olacak durumda bulunanların başvurabildiği programın diğer başvuru koşulları ise şöyle:

“Geçerli (2006 yılı Mayıs ya da Aralık dönemi ) Lisansüstü Eğitimi Giriş Sınavı (LES) eşit ağırlıklı puanı en az 60 ya da ALES puanı en az 78 olmak (LES ve ALES puanları arasında dönüşüm yapılmayacak), Lisans öğrenimini, mezun olunan üniversitenin not sistemi esas olmak üzere, en az 3.00/4 veya 75.00/100 ağırlıklı genel not ortalaması ile bitirmiş olmak. (Henüz mezun olmamış son sınıf öğrencileri müracaat tarihinde lisans not ortalama koşulunu sağlamaları halinde başvuru yapabilecekler. Ancak bursun başlatılabilmesi için bu kişilerin de en az 3.00/4 veya 75.00/100 ağırlıklı genel not ortalaması şartı ile mezun olmaları gerekir.)”

YÜKSEK LİSANS KONULARI
“Uzay Araştırmaları”nda yurtdışına tezli yüksek lisans yapmak üzere burslu olarak gönderilecek öğrencilerin çalışma alan ve konuları şöyle olacak:

“Bilim alanında; Uzay Tabanlı Jeofizik ve Jeodezik Teknikler (Yer Sistem Bilimleri), Atmosfer Araştırmaları, Yakın Uzay Fiziği (Uzay havası, Güneş-Yerküre Fiziği, Plazma Fiziği), Radyo Astronomi konuları, Teknoloji alanında; Uzay Aracı/ Uydu Sistem Tasarımı, Uydu Telemetre, Ölçme ve İzleme Teknikleri, Yörüngede Veri İşleme Sistemleri, Uydu Güç Sistemleri, Uzay Aracı/Uydu Yönelme Kontrol Sistemleri, Uydu Haberleşme Sistemleri, Uydu Yer İstasyon Sistemleri, Uydu Platform, Yapı ve Çevre Test Sistemleri, Uydu Mekanik ve Isıl Analiz Tasarım ve Test, Uzay Malzemeleri, Elektro-Optik, Kameralar, Spektrometreler, Algılayıcılar, Uzaya Yönelik Enstrümantasyon, SAR, Uzay İtki Sistemleri, Fırlatma Sistemleri, Güdüm Teknolojileri, Uydu Yörünge Mekaniği, Elektromekanik ve Astrodinamik, Kol Uçuşu, Yörüngedeki Cisimlerin İzlenmesi, Seyrüsefer Sistemleri konuları, Teknoloji yönetimi alanında; Uzay Proje ve Teknoloji Yönetimi, Uzay Sistemlerine Yönelik Sistem Mühendisliği, Uzay Hukuku, Politikaları ve Standartları konuları.”

BAŞVURULARIN DEĞERLENDİRİLMESİ
Bursiyer adayları koşulları sağlayan başvurular arasından, adayların lisans ağırlıklı genel not ortalamaları ve LES (ALES) eşit ağırlıklı puanları esas alınmak suretiyle, gerektiğinde alanlara göre dağılım da gözetilerek, TÜBİTAK-Bilim İnsanı Destekleme Daire Başkanlığı (BİDEB) Değerlendirme ve Destekleme Kurulu’nca belirlenecek.

Adaylar, http://www.tubitak.gov.tr/bideb adresinden başvuru dönemi içinde erişebilecekleri sayfada istenen bilgileri eksiksiz olarak girip onayladıktan sonra başvuru formunun çıktısını alarak imzalayacaklar ve istenildiğinde BİDEB’e ulaştırmak üzere saklayacaklar.
 
Kayıt
7 Nisan 2007
Mesajlar
769
Beğeniler
3
Kutuplar Çalışanlarının Psikolojisi

Kutup bölgelerinde görev yapan bilim adamlarında, uzun süreli tecrit yüzünden önemli oranda olumsuz psikolojik etkilerin görülebileceği belirtildi.

Lancet dergisinde yayımlanan bir araştırmada, düzensiz uyku, zihinsel fonksiyonlardaki azalma, hafıza kaybı, depresyon ve ilişkilerdeki gerilimlerin, kutuplarda görev yapan bilim adamlarının psikolojisini etkileyen başlıca durumlar olduğu belirtildi.

Araştırmada, strese neden olan etkenlerin başında, önemli orandaki fiziki yorgunluk, soğuk hava, zeminin çatlak veya kaygan olması, çok farklı gece gündüz dönemi ve tecridin geldiği kaydedildi.

Öte yandan, özel hayatın olmayışı ve sürekli dedikodunun, özellikle kadın ve erkek arasındaki sosyal ilişkiler üzerinde olumsuz etkileri olduğuna da değinildi.

Bu olumsuz etkilerin, daha çok kutuplardaki görev süresinin ortasında görüldüğü, bu sürenin bitimine doğru genellikle bu insanların durumlarında iyileşme tespit edildiği belirtildi.

Araştırmada, bununla birlikte kutup bölgelerinde görev yapmanın ruhsal duruma olumlu etkilerinin olabileceği kaydedildi ve bilim adamlarının, zor şartlara direnç gösterme, hayranlık uyandırıcı manzara ve grup olarak birlikte yaşamaktan mutlu oldukları da ifade edildi.
 
Kayıt
7 Nisan 2007
Mesajlar
769
Beğeniler
3
İleri teknoloji savunma teknikleri kullanan
Tavus Kelebeği

Tavus kelebeğinin en dikkat çekici özelliklerinden biri kanatlarının üzerinde aniden beliren gözlerdir. Peki bu gözler neden birdenbire ortaya çıkarlar. Bunu anlamak için kelebeğin bulunduğu çevreye şöyle bir göz atmak yeterlidir. Kelebeğin kanadında aniden beliren sahte gözler etrafta bir avcı kuşun olduğuna işarettir. Tehlikenin farkında olan tavus kelebeği düşmanını korkutup kaçırmak için bu sahte gözlere başvurmaktadır.

Bu çarpıcı savunma taktiğinin ne kadar etkili olduğu ölçmek için Stockholm Üniversitesi zooloğu Adrian Vallin ve ekibi tavus kelebekleri üzerinde bir çalışma yapmışlardır. Ekip, tavus kelebeklerinin kanatlarındaki sahte gözleri bir teknik uygulayarak koyulaştırıp, onları serbest bırakmıştır. Sonuçta sahte gözleri koyulaştırılan kelebeklerin 20'sinden 13'ünü kuşlar yemiş, kanatlarına müdahale edilmeyen 34 kelebekten ise sadece 1 tanesi avlanmıştır.

Bu çalışma kelebeklerin kendilerini savunmak için oldukça zekice planlanmış bir yöntem kullandıklarını göstermektedir. Açıktır ki kelebekler bu özellikle birlikte var olmak zorundadırlar, aksi takdirde türlerinin devamını sağlamaları mümkün olmayacaktır. Elbette burada akla pek çok soru gelmektedir. Kelebekler tehlikenin farkına nasıl varmışlardır? Sahte gözler kullanarak kuşları korkutabileceklerini, bunun etkili bir savunma tekniği olduğunu nasıl keşfetmişlerdir?

Bir kelebeğin düşmanlarını nasıl kaçıracağını kendiliğinden bilmesi, sonra buna göre yine kendi kendine bir taktik geliştirmesi ve bu taktiğe uygun vücut yapısını bedeninde oluşturması elbette ki mümkün değildir. Bu özellik kelebekle birlikte var olmak zorundadır, ayrıca kelebek bu özelliğini nasıl kullanacağını da bilmelidir.

Sonuç olarak ortada her vicdanlı insanın birleşeceği bir gerçek vardır; tavus kelebeği bu özelliklere sahip olarak bir anda yaratılmıştır. Düşmanlarına karşı uyguladığı bu ileri teknikteki savunmayı da Allah'ın ilhamıyla yapmaktadır.

 
Kayıt
7 Nisan 2007
Mesajlar
769
Beğeniler
3
İnsanoğlu Muhteşem Evreni Keşfetmeye Çalışıyor
Geçtiğimiz günlerde dünya tarihi adına önemli bir adım daha atıldı. Uzay tarihinin en pahalı aracı Cassini, Satürn’ün halkasındaki boşluktan geçerek gezegenin yörüngesine oturmayı başardı. NASA ve ESA ortak yapımı 3.3 milyar dolar değerindeki Cassini, gezegenin yörüngesine girmek için, halkanın alt tarafından yol alarak, F halkası ile G halkası olarak adlandırılan halkaların arasındaki boşluktan geçti.

Pasadena Jet Propulsion Laboratory’deki NASA uzmanları, araçtan Dünya’ya ulaşan sinyallerde ilgili herhangi bir problem olmadığını belirtiyorlar. Cassini son konumu itibariyle Dünya’ya bir buçuk milyar (1.448.410.000 km), Satürn’e ise 20 bin km uzaklıkta bulunuyor. Cassini, Satürn’ü araştıracağı 4 yıl boyunca gezegenin etrafında 76 kez dönecek.

Yörüngeye girişi 96 dakika süren Cassini, 1997 yılında fırlatıldığından bu yana 3.5 milyar kilometre yol aldı.

Bilim adamları Satürn’ün, Güneş Sistemi’nin oluşum süreci ile ilgili birçok ipucu taşıdığını düşünüyorlar.

Satürn'ün Uydusu Titan da İnceleniyor

Cassini Aralık ayında ise uzay robotu Huygens’i, Satürn’ün uydusu Titan’a bırakacak. Cassini, Titan’a yaklaştığında Huygens paraşüt yardımı ile uydunun sisli atmosferine dalış yapacak. Bilim adamlarına göre, Huygens Titan'ın yüzeyindeki hidrokarbon okyanusuna ya da buzullara düşecek.

Bilim adamları, Titan okyanuslarını yeryüzündeki okyanuslarla karşılaştırıyorlar. Tahminlere göre, Titan denizlerindeki dalgalar dünyadakilere göre, en az 7 kat daha yüksek, ancak çok daha yavaş hareket ediyorlar ve araları daha açık. Bu varsayımın doğruluğu Ocak 2005’te Huygens uzay aracının Titan’a yapacağı sorti ile anlaşılacak. Huygens gözlem aracının Titan okyanusuna düşmesi durumunda bilim adamları aracın başına neler gelebileceğini bilgisayar ortamında yapılan simülasyonlarla çözmeye çalışıyorlar. 1980 yılında Voyager 1 aracı Satürn’ün uydusunun yakınından geçtiğinde, bilim dünyası Titan yüzeyinin metan denizleri ile kaplı olduğunu saptamışlardı. Radar sinyallerinin Titan’dan geri dönmesi, yüzeyin okyanuslarla kaplı olduğu var sayımını güçlendirdi. Porto Riko’daki Arecibo teleskobundan Titan’a gönderdikleri radyo dalgalarından geri gelen yankıları hesaplayan bilim adamları, Titan'ın yüzeyinin % 75’inin sıvı halde hidro karbon ile kaplı olduğu sonucuna vardılar.

Yolda Bir Başka Keşif: Phoebe

Bu arada Cassini uzay aracı, rota üzerinde bulunan Phoebe’yi de incelemeye aldı. 14 Haziran 2004 Cumartesi sabahı Phoebe uydusunun 2 bin km yakınından geçtiği açıklanan Cassini, uydunun atmosferi ve kimyasal yapısı hakkında da bilgiler topluyor. Cassini’nin 220 km çapındaki Phoebe’den çekeceği fotoğraflar, uydunun şimdiye dek alınmış en net görüntüleri olacak. Bilim adamları hacim ve ağırlığından yola çıkarak, uydunun yoğunluğunu hesaplamaya çalışacaklar. Bilim adamları, buz ya da kayadan oluştuğunu düşündükleri uydunun, kimyasal yapısını tam olarak teyit etmek istiyorlar.

Phoebe son derece karanlık bir uzay cismi. Uydu, Güneş’ten aldığı ışığın sadece yüzde 6’sını yansıtıyor. Uydu, ayrıca Satürn’ün diğer uydularının tersi istikamete doğru dönüyor. Gerek karanlık olması, gerekse diğer uyduların tersi istikamete dönüyor olması nedeniyle bilim adamları, Pheobe’nin aslında Güneş Sistemi dışından gelmiş, fakat Satürn’ün çekim alanına girmiş bir gök cismi oluğunu düşünüyorlar. Güneş Sistemi’nin dış kısmında bulunan ve yüzbinlerce irili ufaklı gök cismini barındıran Kuiper Kuşağından kopan cisimler, gezegenlerin arasına karışarak uydu konumuna geçebiliyorlar. Phoebe uydusunun kimyasal analizinin Güneş Sistemi’nin dış kesimleri ile ilgili bir çok ipucu vereceği düşünülüyor.

Güneş Sistemi’ndeki Muhteşem Düzen

Satürn içinde yaşadığımız sonsuz evrenin içindeki gezegenlerden yalnızca bir tanesi. Muhteşem özelliklere sahip olduğu düşünülen Satürn, bilim adamlarınca detaylı olarak inceleniyor. Araştırmaların sonuçları büyük bir merakla bekleniyor.Peki içinde yaşadığımız uçsuz bucaksız evren nasıl var oldu? Bu evrendeki denge, ahenk ve düzen nasıl ortaya çıktı? Üzerinde yaşadığımız dünya, nasıl olup da bizim yaşamımız için bu denli uygun bir barınak olabildi? İşte bu sorular, yüzyıllardır insanların ilgisini çekmiştir. Ve işte bu sebeple insanoğlu yıllardır gelişen teknolojiden de faydalanarak evrenin sırlarını keşfetmeye çalışmıştır, uzaya gönderilen roketlerle, uydularla da hala bu çalışmalar devam etmektedir.

Evrendeki düzenliliği en açık olarak gözlemlediğimiz alanlardan biri Dünyamızın içinde bulunduğu Güneş Sistemi'dir. Güneş Sistemi'nde 9 ayrı gezegen ve bu gezegenlere bağlı 54 ayrı uydu yer alır. Bu gezegenler, Güneş'e olan yakınlıklarına göre; Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Neptün, Uranüs ve Pluton'dur. Bu gezegenlerin ve 54 uydularının içinde yaşama uygun bir yüzey ve atmosfere sahip olan yegane gök cismi ise Dünya'dır.

Güneş Sistemi'nin yapısını incelediğimizde büyük bir denge ile karşılaşırız. Gezegenleri dondurucu soğukluktaki dış uzaya savrulmaktan koruyan etki, Güneş'in "çekim gücü" ile gezegenin "merkez-kaç kuvveti" arasındaki dengedir. Güneş sahip olduğu büyük çekim gücü nedeniyle tüm gezegenleri çeker, onlar da dönmelerinin verdiği merkez-kaç kuvveti sayesinde bu çekimden kurtulurlar. Ama eğer gezegenlerin dönüş hızları biraz daha yavaş olsaydı, o zaman bu gezegenler hızla Güneş'e doğru çekilirler ve sonunda Güneş tarafından büyük bir patlamayla yutulurlardı. Bunun tersi de mümkündür. Eğer gezegenler daha hızlı dönseler, bu sefer de Güneş'in gücü onları tutmaya yetmeyecek ve gezegenler dış uzaya savrulacaklardı. Oysa çok hassas olan bu denge kurulmuştur ve sistem bu dengeyi koruduğu için devam etmektedir. Bu arada söz konusu dengenin her gezegen için ayrı ayrı kurulmuş olduğuna da dikkat etmek gerekir. Çünkü gezegenlerin Güneş'e olan uzaklıkları çok farklıdır. Dahası, kütleleri de çok farklıdır. Bu nedenle, hepsi için ayrı dönüş hızlarının belirlenmesi lazımdır ki, Güneş'e yapışmaktan ya da Güneş'ten uzaklaşıp uzaya savrulmaktan kurtulsunlar.

Araştırmalar Çok Önemli Bir Gerçeği Doğruluyor

Elbette Satürn’ü, onun uydusu Titan’ı ve daha nicelerini araştıran bilim adamları araştırmalarıyla evrenle ilgili birçok yeni bilgiye ulaşacaklar. İşte bu araştırmaların bulgularıysa bizlere bugün de yarın da ancak tek bir şeyi kanıtlıyor: Evrendeki kusursuz bir denge ve düzen olduğunu

Evren hakkında yaptığımız her türlü inceleme, bizlere bu evrende insan yaşamını gözeten olağanüstü bir tasarım olduğunu göstermektedir. Bu tasarımın ne anlama geldiği ise açıktır. Elbette ki, evrenin her detayında gizli olan bir tasarım, aynı zamanda evrenin her detayına hakim olan sonsuz bir güç ve akıl sahibi bir Yaratıcı'nın varlığının ispatıdır. Üstün bir Yaratıcı olan Allah tüm evreni yoktan yaratmıştır. Bu gerçek Big Bang teorisi ile de ortaya konmuştur.

Bilimin ortaya çıkardığı bu sonuç, Kuran'da bizlere öğretilmiş bulunan bir gerçektir. Allah evreni yoktan yaratmış ve düzenlemiş olduğunu Kuran’da bizlere şöyle bildirir:

 
Kayıt
7 Nisan 2007
Mesajlar
769
Beğeniler
3
Bilgisayar Gibi Çalışan Bitki Yaprakları
Bitkilerin soluması, yapraklardaki ‘stomata' isimli çok küçük delikler kanalıyla gerçekleşir. Stomata yani gözenek, olabildiğince fazla miktarda CO2 (karbondioksit) içeri alacak şekilde açılıp kapanırken bitki için son derece önemli bir kaynak olan su buharını olabildiğince az miktarda dışarı bırakır. Ancak bitki, bu verimliliği sağlamada görünürde bir problemle karşı karşıyadır: Yapraklar parçalara bölünmüştür ve bu parçalar, üzerlerindeki gözeneklerin açık veya kapalı şekilde bulunmasıyla birbirlerinden farklılık gösterir. (1) Yapılan son bir araştırmaya kadar bu bölünmüşlük yüzünden CO2 kazanımının sekteye uğradığı düşünülüyordu. ABD'deki Utah Eyalet Üniversitesi'nden David Peak ve arkadaşlarınca gerçekleştirilen çalışmada, bitkilerin gaz kazanım ve kayıplarını düzenleyebildikleri ortaya çıktı. (2) Hem de bir bilgisayar gibi hesaplamalar yaparak.

Söz konusu araştırmaya göre, bitkilerde ‘dağıtılmış hesaplama (distributed computation)' adı verilen bilgi işlem davranışı görülüyor. Dağıtılmış hesaplama, birbiriyle etkileşim halindeki çok sayıda birimin iletişimiyle mümkün olan bilgi işleme şeklini ifade ediyor. Örneğin bilim adamları yiyecek arayışındaki bir karınca ordusunun davranışlarını ‘dağıtılmış hesaplama' ile şu şekilde açıklıyor: Her bir karıncanın yere kimyasal izler bırakma yoluyla diğer karıncalara gönderdiği sinyal, karınca ordusunun bir bütün olarak en bol besine sahip kaynakları bulmasını sağlıyor. (3)

Dağıtılmış hesaplamada, birimler arasında aktarılan sinyaller, bir problem çözme sürecini ortaya çıkarıyor. Bilim adamları şu sıralarda, dağıtılmış hesaplama ile hareket edebilen ve bir araziyi araştırma gibi görevlerde kullanılacak robot sistemleri geliştirmeye çalışıyorlar. Bu robot sistemleri, yüksek teknoloji ürünü tek bir robot yerine, daha basit ancak çok sayıda robotu kullanma fikrini temel alıyor.

Peak ve arkadaşları, kazık otu (cocklebur plant) üzerinde yaptıkları incelemelerde, yaprak üzerindeki, açık ve kapalı şekilde bulunan gözeneklere sahip parçaların dağılımını çalıştılar. Bilim adamları yapraklarda, dağıtılmış hesaplamanın göstergesi özel modellerle karşılaştılar. Bazen, gözeneklerin hareketleri sonucu, kapalı veya açık gözeneğe sahip parçalar yaprak üzerinde sabit bir hızda hareket eder görünüyordu. Bireysel yaprak gözeneği, komşu gözeneğin yaptığına tepki verir şekilde ve bir basit bilgisayar gibi çalışıyordu.

Araştırmacılar bitkideki bu verimli sistem sayesinde, gözeneklerin ne kadar açılacağı probleminin en iyi şekilde çözüldüğünü ifade ediyorlar.

Bir bitkinin soluma gibi hayati bir faaliyeti, yaprak üzerindeki hücrelerden gelen sinyalleri işleyerek yürütmesi ve bunun, bilgisayarlardaki bilgi işlem sistemlerine benzerliğinin bilim adamlarınca telaffuz edilmesi son derece çarpıcı bir durumdur. Yaprak üzerinde birbirleriyle her an iletişim halinde olan çok sayıdaki gözenek, ürettikleri sinyallerle bir bilgi işlem mekanizması ortaya çıkarmaktadır. Bu mekanizma sayesinde üretilen kararın bitki için gerekli maddelerin akışını en verimli şekilde düzenlemesi ise büyük bir mucizedir. Çok sayıda gözenekten çıkacak sinyallerin rastlantısal, kaotik bir durum ortaya çıkarması bekleneceği yerde bu sinyaller yaprak üzerindeki deliklerin açılıp kapanmasını mükemmel şekilde kontrol etmekte ve solunum gibi hayati bir faaliyetin sekteye uğramasını engellemektedirler.

Bilgisayar programları, bilgisayar kullanıcısının ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde hesaplamalar yapar ve bunların bilinçli olarak tasarlandığına şüphe yoktur. Kullanıcının ihtiyaçlarından haberdar olan bir bilgisayar mühendisi, bu ihtiyaçları karşılayacak şekilde bir program tasarlamıştır. Bitkide de benzer bir durum vardır. Su buharı ve CO2 miktarı, bitki için yaşamsal önemdeki solunum faaliyetini destekleyecek şekilde bitki bünyesinde tutulmalı, bunun için yaprak üzerindeki mikroskobik deliklerin açılıp kapanması düzenlenmelidir. Bu ihtiyaçlar, gözeneklerden gelen sinyallerin bir bilgisayar programı işlevi görmesiyle mükemmel bir şekilde giderilebilmektedir.
 
Kayıt
7 Nisan 2007
Mesajlar
769
Beğeniler
3
Bukalemun Dili, Jet Uçağından Daha Hızlı
Zooloji ders kitapları bukalemunun balistik dilinin, hızlandırıcı bir kasla güçlendirildiğini yazar. Bu kas, sardığı – ve sert bir kıkırdaktan meydana gelen- dil kemiği üzerinde sıkıştıkça uzar. Ancak Proceedings of the Royal Society of London (Series B) dergisine kabul edilen bir çalışmada, bukalemunun beslenme davranışlarını inceleyen iki morfolog (şekil bilimci), bukalemun dilinin hızlı hareketi ile ilgili daha başka etkenlerin olduğunu buldu. (1)

Hollandalı iki araştırmacı; Leiden Üniversitesi’nden Jurriaan de Groot ve Wageningen Üniversitesi’nden Johan van Leeuwen, bukalemun dilinin avı yakalama sırasında nasıl çalıştığını anlayabilmek için saniyede tam 500 kare yakalayan, hızlandırılmış x-ışını filmi çektiler. Filmler, bukalemun dilinin ucunun 50 g’de (g= yer çekimi sabiti) hızlandığını ortaya çıkardı. Bu hızlanma, bir jet uçağının erişebileceği hızlanmadan beş kat daha fazla.

Dil dokularını ayrıştıran araştırmacılar, hızlandırıcı kasın tüm bu işi yapmada gerekli kuvveti tek başına üretebilmenin yanına yaklaşamayacağını hesapladılar. Araştırmacılar bukalemun dillerini incelemeye aldılar ve hızlandırıcı kasla dil kemiği arasında, varlıkları bugüne kadar bilinmeyen en az 10 kaygan kılıf olduğunu keşfettiler. Dil kemiğine, bukalemunun ağzına en yakın uç noktada bağlanmış olan kılıfların, spiral olarak sarılmış protein iplikçikler içerdiği anlaşıldı. Bu iplikçikler hızlandırıcı kas kasıldığında, sıkışıp şekil değiştiriyor ve gerilmiş bir lastik bant gibi enerji depoluyor. Bunlar, gerilmiş ve uzamış kılıflar dil kemiğinin yuvarlak ucuna eriştiğinde, bulundukları yerden eş zamanlı olarak kayıyor, kuvvetle sıkışıyorlar ve dili itiyorlar. İplikçikler dil kemiğinden kayar kaymaz, kılıflar bir teleskobun tüpleri gibi birbirlerinden ayrılıyorlar ve böylece dil maksimum uzunluğuna erişiyor. Van Leeuwen, dilin “teleskobik bir mancınık gibi” çalıştığını söylüyor.

Bu mancınığın son derece çarpıcı bir özelliği daha var. Dilin ucu, ava çarpma anında bir vakum şeklini alıyor. (Dilerseniz, bukalemun dilindeki bu özelliği ortaya çıkaran araştırmanın sonuçlarını buradan okuyabilirsiniz) Bu fırlatmada dil, ağız içindeki dinlenme konumuna göre 6; bukalemunun bedenine göre 2 kat daha fazla uzayabiliyor.

Bukalemun dilinde içiçe geçmiş bu kılıfların evrimle hiçbir şekilde açıklanamayacağı ortadadır. Yaratılışı savunan bilim adamı Dr. Brad Harrub, konuyla ilgili makalesinde herbiri evrimcilere büyük açmazlar oluşturan şu soruları sormaktadır:

1) Bu kılıfların herbiri nasıl olup da doğru pozisyona evrimleşmiştir?

2) Dil bu uzunluğa nasıl büyümüştür?

3) Hızlandırıcı kas nasıl ortaya çıkmıştır?

4) Kılıflar hareketlerini, dili maksimum uzunluğa ulaştıracak şekilde nasıl koordine edebilmişlerdir?

5) Kılıflar ‘bir teleskobun tüpleri gibi birbirlerinden ayrılma’ yeteneğine nasıl sahip olmuşlardır?

6) Bukalemun, dili fırlattıktan sonra tüm bu parçaları yeniden toparlamayı nasıl öğrenip başarabilmiştir?

7) Eğer bu dil, evrimsel avantaj olarak kazanılmış ise diğer hayvanlarda neden bu avantaj evrimleşmemiş, başka hayvanlar benzer avlanma metodlarına sahip olmamıştır?

Cool Bukalemun (veya sözde evrimsel atası) tüm bu kompleks sistemler yavaş yavaş sözde evrimleşirken nasıl hayatta kalabilmiştir? (2)

Bir evrimcinin bu sorulara verilebilecek hiçbir cevabı yoktur. Bukalemun dilinin yatay kesitini şematik olarak gösteren soldaki resim, bu mükemmel sistemin özel bir tasarıma dayalı olduğunu ortaya koymaktadır. Farklı özellikte kas grupları; dilin fırlatılması, hızlandırılması, hedefe çarptığında vantuz şeklini alması ve hızla tekrar geri çekilmesi görevlerini kusursuz bir şekilde yerine getirmektedirler. Bu kas grupları birbirlerinin hareketlerini hiçbir şekilde engellememekte, avın bir saniyeden az sürede vurulup ağız içine çekilmesinde koordineli şekilde çalışmaktadırlar. Bunun ötesinde, görme sistemiyle beynin birlikte çalışması sayesinde avın konumu hesaplanmakta, daha sonra beyindeki nöronların sinyallemesiyle balistik dilin “ateşlenmesi” emri verilmektedir.

Elbette böyle kompleks bir tasarımı bukalemunun kendisi akledip tasarlamış değildir. Bu tasarım bizlere, üstün güç ve akıl sahibi Yaratıcı’nın varlığını göstermektedir. Hiç şüphesiz bukalemunu yaratan, herşeyi bilen, Aziz ve Hakim olan Yüce Allah’tır. Allah bir Kuran ayetinde şöyle bildirmektedir:

 
Kayıt
7 Nisan 2007
Mesajlar
769
Beğeniler
3
Bitkilerin Yüzyıl Ömrü Kalmış Olabilir
İngiliz Bilimadamları ozon tabakasının bitkilerin fotosentez kabiliyeti üzerinde etkisi olduğunu buldular.

İngiliz bilim adamları yaptıkları araştırmaya dayanarak bu yüzyıl sonunda hava kirliliğinin Dünyada tekrar bitki yetişmesine engel olacak boyutlara ulaşacağını bildirdiler. Küresel ısınma sonucunda artan karbondioksit oranlarının bitki popülasyonlarınaa geçici de olsa faydalı bir artış sağlıyor olmasına karşın, özellikle ozon tabakası olmak üzere diğer etkilerin sonucunda bitkilerin yapraklarını ve dolayısıyla fotosentez yeteneklerini kaybedeceğini iddia eden ve araştırmayı yapan grubun başında olan Stephen Sitch, ozon tabakasındaki değişimin bitkilerin fotosentez kabiliyeti üzerindeki etkilerinin hafife alınmaması gerektiğini söyledi.
 
Kayıt
7 Nisan 2007
Mesajlar
769
Beğeniler
3
Mars'ın altında buz katmanları var
Science dergisinin son sayısında yayımlanan makaleye göre, güney kutbunun altındaki buzulları Avrupalıların "Mars Ekspresi" adlı uzay aracı tespit etti. Dergide açıklamaları yayımlanan uzmanlar, buz tabakalarının bileşenlerini henüz tam olarak analiz etmediklerini, bunların donmuş saf su olduğunu düşündüklerini belirtti. Uzmanlara göre, kutup altındaki buzullar, Mars'ta bugüne kadar bulunan en büyük rezervi oluşturuyor.

Dünyada buzul katmanları ve buzulların iç kesimlerinin incelenmesinde kullanılan olağan yöntemlere Mars'ta da başvurduklarını kaydeden uzmanlar, "Marsis" adını verdikleri radarla Mars toprağının 3,7 kilometre derinliklerine inebildiklerini bildirdi.

Astrofizikçilere göre, bu buzulların tamamen erimesi halinde bütün gezegen 11 metre yüksekliğinde suyla kaplanabilecek.

 
Kayıt
10 Mayıs 2007
Mesajlar
1.218
Beğeniler
0
Şehir
WoW
İleri teknoloji savunma teknikleri kullanan
Tavus Kelebeği


Tavus kelebeğinin en dikkat çekici özelliklerinden biri kanatlarının üzerinde aniden beliren gözlerdir. Peki bu gözler neden birdenbire ortaya çıkarlar. Bunu anlamak için kelebeğin bulunduğu çevreye şöyle bir göz atmak yeterlidir. Kelebeğin kanadında aniden beliren sahte gözler etrafta bir avcı kuşun olduğuna işarettir. Tehlikenin farkında olan tavus kelebeği düşmanını korkutup kaçırmak için bu sahte gözlere başvurmaktadır.

Bu çarpıcı savunma taktiğinin ne kadar etkili olduğu ölçmek için Stockholm Üniversitesi zooloğu Adrian Vallin ve ekibi tavus kelebekleri üzerinde bir çalışma yapmışlardır. Ekip, tavus kelebeklerinin kanatlarındaki sahte gözleri bir teknik uygulayarak koyulaştırıp, onları serbest bırakmıştır. Sonuçta sahte gözleri koyulaştırılan kelebeklerin 20'sinden 13'ünü kuşlar yemiş, kanatlarına müdahale edilmeyen 34 kelebekten ise sadece 1 tanesi avlanmıştır.

Bu çalışma kelebeklerin kendilerini savunmak için oldukça zekice planlanmış bir yöntem kullandıklarını göstermektedir. Açıktır ki kelebekler bu özellikle birlikte var olmak zorundadırlar, aksi takdirde türlerinin devamını sağlamaları mümkün olmayacaktır. Elbette burada akla pek çok soru gelmektedir. Kelebekler tehlikenin farkına nasıl varmışlardır? Sahte gözler kullanarak kuşları korkutabileceklerini, bunun etkili bir savunma tekniği olduğunu nasıl keşfetmişlerdir?

Bir kelebeğin düşmanlarını nasıl kaçıracağını kendiliğinden bilmesi, sonra buna göre yine kendi kendine bir taktik geliştirmesi ve bu taktiğe uygun vücut yapısını bedeninde oluşturması elbette ki mümkün değildir. Bu özellik kelebekle birlikte var olmak zorundadır, ayrıca kelebek bu özelliğini nasıl kullanacağını da bilmelidir.

Sonuç olarak ortada her vicdanlı insanın birleşeceği bir gerçek vardır; tavus kelebeği bu özelliklere sahip olarak bir anda yaratılmıştır. Düşmanlarına karşı uyguladığı bu ileri teknikteki savunmayı da Allah'ın ilhamıyla yapmaktadır.

Allah yarattığı canlıları gözetendir, koruyandır:



... Senin Rabbin, herşeyin üzerinde gözetici-koruyucudur. (Sebe Suresi, 21)
 
Kayıt
10 Mayıs 2007
Mesajlar
1.218
Beğeniler
0
Şehir
WoW
görmedim

o zaman şöle bişi koyayım


Toyota’nın yeni geliştirdiği yeni nesil hibrit araçlar fişe takılarak şarj edilebilecek.


Dünya’nın en büyük otomobil üreticilerinden olan Toyota, şehir elektrik hattından şarj edilebilecek yeni hibrid modeli Prius, Çarşamba günü görücüye çıktı. Henüz yollarda kullanımı için ticari sertifikalarını tamamlamamış olan araba, yol testlerine başlayacak. Nikel metal hidrid pillerin, lityum iyon pillerden daha verimli olduğuna inanan Toyota yetkilileri, bunun testlerinin başarıyla gerçekleşmesi halinde Prius’un kullanıma sunulacağını, yeni aracın çok uzun yollarda etkili olmasa da kısa ve orta mesafelerde oldukça verimli olacağını ifade ettiler.
 
Kayıt
7 Nisan 2007
Mesajlar
769
Beğeniler
3
Microsoft'un huysuz kadını: Vista Ultimate
Güzelliğine aldanıp peşinden gidenlere maddi manevi çektirmediğini bırakmayan Vista Ultimate'ın arkasına tekmeyi vurma zamanı geldi.Vista Ultimate... Orhan Pamuk kalemle değil de bilgisayarla yazsa, bir romanına şöyle başlayabilirdi: Bir gün bir işletim sistemi upgrade ettim ve hayatım değişti. Ya da fırsat varken ben yapayım.
Olaylar, Microsoft'taki arkadaşların denemem için Vista Ultimate göndermesiyle başladı. İki ay kadar bunu hakkıyla çalıştıracak bir bilgisayar bulmak ve satın almak için uğraştım. Sonunda üzerinde yazılı konfigürasyonunda 2.0 MHz işlemci ve 2 GB sistem belleği olan iki bilgisayar arasında gitmeye başladım. İkisi de T7200 platformunda çalışıyordu ki, bunun T5500'e tercih edilmesi 100 dolar anlamına geliyordu.

Bunlardan biri, kullanmaya alışık olduğum HP'nin Pavilion DV6299EA'sı ve diğeri de Toshiba'nın A200-1BP'siydi. Çok fazla bir yeni oyun fatihi olma beklentim olmadığı için, her ikisinde de DirectX 10 desteği bulunmamasına takılmadım.Yine de görsel performansı düşünerek Toshiba'yı tercih ettim çünkü bunun 256 MB grafik kartı, Turbocache özelliği sayesinde 527 MB belleğe sahipmiş gibi çalışabiliyordu. Böylece Bimeks'e kredi kartımı verdim, yeni dizüstü bilgisayarımı aldım.

Ekranı çalışmayan ilk A200'ümü ertesi gün hiçbir zorlukla karşılaşmadan değiştirebilmem, bozulabilecek moralimi ayakta tuttu. Vista Home Premium yüklü gelen bilgisayarla yaşamaya başladıktan sonra bu tablo bütünüyle değişti. Üzerinde yüklü işletim sistemi 32 bit olan bilgisayara ben de Vista Ultimate'in 32 bitlik versiyonunu upgrade olarak yüklemeye karar verdim.

DVD'yi taktım ve belirttiğim seçimlerimi yaparak yüklemeye başladım. Yükleme işlemi bana fazla gerek olmadan tereyağından kıl çeker gibi gerçekleşince, "bunu kuramayanlar salak olsa gerek" sözleri ister istemez ağzımdan çıktı. O sözün bumerang etkisi ile "sensin salak" diye bana dönmesi beş dakika sürmedi.

Dosya transferini ağ üzerinden yapayım diyerek ağı açmaya çalıştım ama bunun için oluşturulmuş kısayol tuşunda (Fn+F8) tık yoktu. Hızlı başlangıç kitapçığının artık bir anlamı kalmadığını hemen anladım. Ağı açmayı başarmam da para etmedi; XP ile Vista arasında dosya transferi için Bluetooth dahil hiçbir yol bulamadım; gün akşam oldu. Bu arada Fn+ kısayollarının tümünün ortadan kalktığını da öğrendim.

5 GB kapasiteli iRiver MP3-çalarımla kova ile su taşır gibi dosyalarımı aktardım. Film, müzik, vb. yeni taşınılmış evin salonu gibi yığıldı bilgisayarın masaüstüne. Hadi onlarla uğraşmayayım, şu 1.3 megapiksel kamera ile neler yapılıyormuş bakayım, dedim. Kameraya tıkladım, ekran açıldı ama ben yokum.

Girdim internete, bütün Avrupa kan ağlıyor. Çünkü Toshiba'nın Tayvanlı bir firmadan aldığı bu kameraların sürücüsü yok. İş felsefi tartışmaya sardırmış; Vista Ultimate'ı düz mü yüklediniz, yoksa upgrade mi tarzında gidiyor; ne fark eder ki tarzında kıvrılıyor; ve bari çıktığında haberimiz olsun şeklinde son buluyor. Vista'nın en yüksek versiyonunu çalıştıracak şekilde tasarlanan bir bilgisayarda, kameranın sürücüsü ararken en fazla Linux adı ile karşılaşmak da biraz garip, tabii.

Çalışmayan sadece bu değil: DVD-sürücü, aldığı her DVD veya CD için, "abi buna bir format atayım; çiçek gibi olsun" diye bana dönmesi acayip sinir bozucu. 128 MB paylaşımlı ekran kartına sahip eski bilgisayarım HP nx6125'te grafik yetersizliğe takılan içerik, o kadar para verdiğim yeni bilgisayarda bir de yok sayılıyor.

Sadece bu da değil; internetten indirdiğim 340 KB dosya büyüklüğündeki basit bir yapbozu incelemeye alan Vista Ultiamte, "bununla ilgili bilgi topluyorum" diyor; sonra da bu size zararlı diye kapatıyor. Arkadaşımdan geliyor; kaynağına güveniyorum gibi yorumlarınız Vista'yı bağlamıyor.
Aynı durum, diske aktardığınız DivX filmler için de geçerli. Vista için hazırlanmış son Codec'i de yükleseniz, seyredemediğiniz çok sayıda film oluyor. Hatta Vista Ultimate'ta ne kadar ileri giderseniz, geçmişe o kadar saygısızlaşıldığını düşünüyorum.

Uyumsuzluklar bir yana da, ücretsiz eklenti olan açık poker oyunu Hold 'em'de rest ile pass butonları arasında bir metre varken, "Rest çekmek istediğinizden emin misiniz" diye uyarı ekranı çıkarmak ayrı bir saygısızlık. Poker oynarken "Rest! Pardon Pass'mış" deyin bakalım ne oluyor?
Bekleme modundayken kapağını açarak canlandırdığınızda hemen karşınıza çıkan Parola ekranının marşı alması için bazen vurdurmak gerekmesi, bunun gerçek bir görüntü olmadığını gösteriyor. Bu durum genellikle içeride açık klasör ve belge olduğunda ortaya çıkıyor. Bende Norton yüklü olmasının da bu aksamada payı olablir ve hatta deneyimlerime dayanarak öyledir diyebiliyorum.

Hiçbir .pdf dosyası açık değilken, bilgisayarı kapatmaya kalktığınızda gelen "Bir veya birkaç açık .pdf belgesi, sistemin kapanmasını engelliyor" uyarısı tamamen Vista Ultimate'in paranoyaklığı. Yok güzelim öyle bir şey, demek de para etmiyor.

Şiddetli geçimsizlik nedeniyle ayrılmak istediğim Vista Ultimate ile ilişkimiz sadece üzerindeki dosyalara dayanan bir zorunlu birliktelik. Çocuklar büyüyünce biten evliliklerde olduğu gibi, o dosyalarla işim bitince sistem restore edilecek. Tabii bu kolay olmayacak çünkü çalışmayan sürücüler nedeniyle bu dosyalar, DVD'ye yazdırılmak üzere USB bellek ve 5 GB iRiver kullanılarak beni asla yarı yolda bırakmayan Windows XP'nin yüklü olduğu nx6125'e aktarılmak zorunda. Bilgisayarı vermiş bulunduğum eşimden izin almak da cabası. Ferrari'nin önüne at bağlamak zorunda olmak gibi bir şey, yaşadığım.

Bu sorunları en kısa zamanda Microsoft yetkilileri ile ele alarak hem kendime hem de aynı durumda olanlara çare olma niyetindeyim. O yazıya kadar, çektiklerimi sizlerle paylaşma hakkımı saklı tutuyorum.

 
Kayıt
7 Nisan 2007
Mesajlar
769
Beğeniler
3
Satürn'ün Bitmek Bilmeyen Uyduları...
Cassini uzay aracının kameralarınca çekilen fotoğraflar, Satürn’ün Methone ve Pallene adlı uyduları arasında yeni bir uydu daha orta çıkardı. Yaklaşık 2 kilometre çapında olduğu belirlenen yeni uyduyla birlikte, Satürn’ün uydu sayısı da 60’a yükselmiş oldu. Satürn’ün diğer uyduları gibi kayaçlardan ve buzdan oluştuğu düşünülen uydu, kendisine resmi bir ad verilinceye kadar Frank olarak adlandırıldı. Cassini’nin Satürn sistemini araştırmaya başladığı 1997 yılında, gezegenin yalnızca 18 uydusu biliniyordu. O zamandan bu yanaysa, Frank dahil olmak üzere 42 yeni Satürn uydusu tanımlandı.
 
Yukarı Alt